Herkese merhabalarrrr 😊
Bugün üçüncü yazımı paylaşıyorum ve biraz daha detaylı ve
bilimsel bir yazı olsun istedim. Bu yazımın konusu ise başlıktan da anladığınız
gibi Evreni Yöneten Yasalar.
Evrenimiz dört temel yasa (kuvvet) tarafından yönetilir.
Yönetilir diyoruz çünkü ağız alışkanlığı, yönetilmekten ziyade işler demek daha
doğru olur bence. Çünkü evrenimiz tıkır tıkır işleyen bir bilgisayar misali bu
dört temel yasa ile işliyor. Yönetilir derken işin içine birde evreni yöneten
şeyi, kimseyi katmak gerekiyor. Böyle bir şey var mı yok mu henüz bilemiyoruz o
yüzden işliyor dersek daha mantıklı ve bilimsel olur. Kelimeler her şeydir 😊
Gelelim şu güzelim yasalara; zayıf kuvvet, güçlü kuvvet,
elektromanyetik kuvvet, kütle çekim kuvveti. Bu kuvvetleri güzelce bir açalım
ne nedir ne değildir görelim bakalım 😊
GÜÇLÜ (YEĞİN) KUVVET
Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu kuvveti günlük hayatta
etrafınıza bakınca göremezsiniz. Makro evrenimize değil mikro evrene hükmeden
bir yasadır. Atom ve atom altı parçacıklara…
Özünde kısaca güçlü nükleer kuvvet atom altı dünyasında ki
protonları oluşturan kuarkları bir arada tutan kuvvettir. Şunu hepimiz biliriz
ki aynı kutuplar iter zıt kutuplar çeker. Atom altı parçacıklardan olan
protonlar pozitif yüklü, nötronlar yüksüz, elektronlar ise negatif yüklüdür. Atom
çekirdeğinde ki bu elektromanyetik alanlar sonucu oluşan itmelere karşı duran
kuvvet güçlü nükleer kuvvettir. Atomun çekirdeğinde aynı yükte oldukları
için birbirlerini itmeleri gereken protonların bağlanıp bir arada -oldukça
yakın- bir şekilde durabilmelerini de sağlar. Dört temel yasa içinde
adından da anladığımız üzere en güçlü olan kuvvettir ama etki alanı son derece
kısıtlıdır. Öyle ki bu alan çekirdeğin çapı kadar olan (10-15 m)
ile sınırlıdır.
Güçlü kuvvetin bir arada tuttuğu kuarklar biraz tuhaf parçacıklardır. Daha
sonra bir yazıda kuarklara detaylıca değineceğim şimdilik kısa kesiyorum J bu değişik parçacıklar
birbirlerinden uzaklaşmaya kalktıklarında birbirlerine eskisinden de sıkı
bağlanıyorlar. Birbirlerine öyle yoğun bir sevgiyle bağlanan kuarkları henüz
tek başlarına görmüş değil bilim insanları. Zaten tek başlarına görmeyi
beklemekte biraz tuhaf olur. Güçlü kuvveti yenebilen bir teknolojimiz olursa
görürüz ileride.
Sonuç olarak atomun çekirdeğini (proton, nötron)parçalanmadan
dağılmadan tutan kuvvetimiz güçlü nükleer kuvvettir.
ZAYIF KUVVET
Yine mikro evrene hükmeden bir diğer yasaya geldik.
Dört temel kuvvetin içinde birleştirmekten çok ayrıştırmaya odaklanmış bir kuvvettir. Diğer kuvvetlerden tek farkı bu değildir. Son derece kısa mesafelerde işler. Bu kuvvetin işlemesi için iki parçacık temas halinde olmalıdır.
Zayıf kuvvet veya zayıf etkileşim kütle çekim kuvvetinden
daha güçlüdür ama daha öncede dediğim gibi sadece kısa mesafelerde etkilidir. Zayıf
kuvvet atom-altı seviyede işler ve elementlerin oluşması ile yıldızların
enerjilerini elde etmesinde önemli rol oynar. Aynı zamanda evrenimizdeki doğal
radyasyonun çoğunun oluşmasından da sorumludur.
Zayıf kuvvetin etkisi güçlü kuvvetin milyarda biridir ama güçlü kuvvetin kütleleri yüzünden etki edemediği parçacıklara etki eden kuvvettir. W ve Z bozonları aracılığıyla bir takım değişiklikler, bozunmalar yaratır. Atom çekirdeklerindeki radyoaktif bozunmalardan biri olan beta bozunumu gibi süreçlerde ve nötrino etkileşimlerinde görülen bu kuvvetin etki mesafesi 10^-18 metredir. Yani protonun boyutunun %1’i kadar mesafede etkili. Böylesine kısa mesafelerde etkili olmasının nedeni bu kuvveti taşıyan W ve Z bozonlarının 80-91GeV gibi yüksek kütlelerinin olmasından kaynaklanıyor.
Kuarkların birbirlerine dönüşmesini sağlayan bu kuvvet ( W ve Z bozonları ile) protonu nötrona dönüştürüyor. Atomun çekirdeğinde bulunan proton ve nötronun birbirinden farklı iki parçacık yapan şey kuark sayılarıdır. Atom altında her şey kuaklardan oluşur. Bilim adamları henüz kuarklardan daha küçük parçacık bulamadılar. Protonun 2 yukarı (u) 1 aşağı (d) kuarkı varken nötronun 2 aşağı(d) 1 yukarı (u) kuarkı vardır. Zayıf kuvvet kendi bozonları sayesinde protonun içindeki 1 yukarı kuarkı aşağı kuarka dönüştürmesi, protonun nötrona dönüşmesini sağlıyor.
Resim 1. Proton Nötron dönüşümü
Ayrıca Zayıf nükleer kuvvet hidrojenin izotopu döteryumun
oluşmasını da sağladığı için yıldızların nükleer füzyon yapabilmelerini
sağlıyor. Eğer hidrojenler zayıf kuvvet vasıtasıyla döteryumlara
dönüştürülemeseydi nükleer füzyon meydana gelemeyecekti yıldızlar ışımayacaktı.
Sonuç olarak atom altı dünyada radyoaktiviteden ve
bozunmalardan sorumlu olan kuvvet zayıf nükleer kuvvettir.
ELEKTROMANYETİK
KUVVET
Resim 2. Elektromanyetik kuvvet
Lise eğitiminde dersi dinleyenlerinde dinlemeyenlerinde
bildiği bir şey vardır ki oda pozitif ve negatif yükler. Zıt yükler çeker aynı
yükler iter. Buna güçlü kuvvette de değinmiştim. Peki bu yüklerin etkileşimi
nasıl sağlanır? Cevap kütlesiz bir dalga parçacık olan fotonlardır. ‘İyide bu da
güçlü kuvvet gibi ne fark var eksi artı kutuplar’ diyebilirsiniz ama fark
devasa büyük. Güçlü kuvvetin son derece kısıtlı bir alana etki ettiğini
biliyoruz ama elektromanyetik kuvvet taşıyıcısı foton sayesinde sınırsız bir
etki alanına sahiptir. Tüm evrenimizde elektromanyetizma durumları
yaşanmaktadır 😇
Elektromanyetik kuvvetin taşıyıcısı kütlesiz dalga
parçacık foton olduğu
için, etkileşimi sınırsızdır. Peki bu kuvvetin önemi ne derseniz, atomları ve
molekülleri bir arada tutar. Daha doğrusu parçacıklar elektrik yükleri
nedeniyle birbirlerini bu kuvvet vasıtasıyla iter veya çekerler. Güçlü ve zayıf
nükleer kuvvetlerin etki mesafelerinin çok kısa olmaları nedeniyle(atom
çekirdeğinin çapı kadar alan) atomların yapılarında, elektronların
bağlanmasında ve moleküllerin bağ yapılarında elektromanyetik kuvvet baş
roldedir.
Detaylı bir şekilde tarihçesine girmeyeceğim ama bilinmesi
gereken bir iki isim var. Michael Faraday’ın elektromanyetizma çalışmaları
üzerine çalışıp matematiğe döken James Clerk Maxwell ışığında (foton) bir
elektromanyetik dalga olduğunu ve yine bunun sonucu olarak elektromanyetik
dalgaların ışık hızında yol aldığını keşfetti.
Henüz atomun kabul edilmediği yıllardan süre gelen araştırmalar
ve keşiflerle ortaya çıkan bu yasanın 20. yüzyılda, atomun yapısının
anlaşılmaya başlandığı yıllarda, hem atom içinde (çekirdeğin elektronu çekmesi)
hem de atomlar arasında (İyonik bağ ve Kovalent bağ) olduğu keşfedildi. Ve tabi
ki sonuç olarak bu etkiyi yaratanın foton olduğu anlaşıldı.
Sonuç olarak tüm evrende etki eden sınırsız bir alanı
kullanan bu kuvvet özünde aşırı önemli ve günlük hayatta makro evrenimizde her
yerde görebileceğimiz bazı etkilere sahip.
KÜTLE ÇEKİM KUVVETİ
Resim 3. Kütle çekim
Eminim ki herkes diğer kuvvetlerden ziyade bu kuvvete daha
aşinadır. Muhakkak Newton’u Einstein’ı duymuş ya da okumuşsunuzdur.
Akıllarınızda aşağı yukarı bu konu için şöyle cümleler vardır; uzay-zaman kütle
ile bükülür, iki cisim birbirini çeker, bir şeyi serbest bırakırsan kütle
merkezine doğru düşer…
Fazla uzatmadan kütle çekim nedir ne değildir bakalım. MÖ
yıllarda bile düşünürlerin bilim adamlarının ilgilendiği bir konu olan kütle
çekim klasik fizikte Newton ile başlar. Arşimet’in çalışmalarından ilham alan
bu İngiliz fizikçi, 1689 yılında kütle çekimini iki cismin birbirleri ile
etkileşmelerini sağlayan bir kuvvet olduğunu düşündü. Ve bu yoldan giderek
etkileşimi matematiğe döktü. İki cismin arasındaki etkileşim kuvvetinin
kütleleri ve aralarındaki mesafenin karesiyle ters orantılı olduğunu buldu.
(F=G*(m1*m2)/r²)
Newton’un denklemleri
200 yıl kadar kullanıldı ve hala bazı yönlerden günümüzde de
kullanılmaktadır. Newton da insandı ve hata yapabilirdi ki nitekim yaptı da.
Denklemleri Merkür’ün yörüngesini açıklayamıyordu ve ayrıca kütle çekimin nasıl
etkileşim kurduğunu da…
Zaman geçti bir şeyler yaşandı bitti derken sahneye o
beklenen kişi çıktı. Einstein. 1915 yılında Alman fizikçi Albert Einstein, Genel görelilik adını
verdiği teorisinde, kütle çekimini çok farklı bir şekilde yorumladı. Uzayı
kütle tarafından eğilen ve zaman ile bağdaşık bir ortama dönüştürdü. Yüksek
kütle çekiminin olduğu yerde uzay-zaman fazlaca eğildiği için oradan geçmekte
olan başka bir cismin, ışığın yörüngesinin bundan etkileneceğini, farklı bir
yol izleyeceğini söylüyordu. Kısaca diyordu ki madde uzaya nasıl şekil
alacağını söyler, uzayda maddeye nasıl yol alacağını.
Einstein’ın bu
teorisi Merkür’ün yörüngesini açıklıyordu. Yıldızlar ve gezegenler gibi makro
cisimlere baktığımızda kütle çekimi son derece büyük bit kuvvet olmasına karşın
mikro evrende atom altında pek söz sahibi değil. İşleri başka yasalara bırakmış
durumda. Şöyle mukayese edebilirsiniz ; dünyanın yer çekimine biz insanlar her
gün fazla yorulmadan karşı koyabiliyoruz. Sabah yatağımızdan çıkabiliyoruz,
bacaklarımızı yerden kaldırıp daha ileri atabiliyoruz. Hem de bir kuvvet
hissetmeden.
Son olarak kütle
çekimin atomik düzeyde teorik olarak var olan ama henüz keşfedilmeyen
taşıyıcısı olan gravitonları da unutmamak gerekir. Bulunursa Her
şeyin Teorisi adı verilen ve bu dört yasayı birleştirip tek yasa haline
getirmeyi amaçlayan teoriye bir adım daha yaklaşılmış olur. Umarım bu Her şeyin
Teorisi bizler ölmeden bulunur.
Biraz uzun olan bu
yazımda amacım fazla bilimselleşmeden evrenin özüne bakış atmanızı sağlamaktı.
Umarım işe yaramıştır. Hoşçakalın 😍



merhaba
YanıtlaSilÇok açıklayıcı olmuş elinize sağlık
YanıtlaSil